5 Ekim 2014 Pazar

Kitap Yorumu: Zehir Yiyenler ve Diğer Hikayeler





                       
    Arka Kapak

   Öpücükleri ölümcül, zehirli kızlar... Şeytanla girişilen bir yemek yeme yarışı... Aşk arayışıyla Demirülke'ye geri dönen periler... Manyakça bir Baküs ayinine dönüşen bir mezuniyet balosu... Karanlık fantastiğin usta kalemi Holly Black, tüyleri diken diken eden tuhaflıkta, gerilim dozu hiç düşmeyen, beklenmedik bir mizaha sahip on iki öyküyle iyi tanıdığınızı sandığınız fantastik yaratıkları bambaşka bir kılığa büründürüyor. New York Times Çoksatanlar Listesi yazarlarından Holly Black, her zamanki kara üslubuyla okurlara on iki ayrı öykü sunuyor. Black’in hayranları, onun kaleminde alışkın oldukları, sınırları zorlayan, hiç de sevimli olmayan bir fantastik dünyaya Zehir Yiyenler’de yeniden kavuşacaklar.





    Merhabalar! Uzun bir aradan sonra yeniden birlikteyiz. Bir süredir ilgilenemiyorum blogla, bunun sebebi okulların başlaması. Bizde daha ilk haftadan dersleri başlattılar, testleri çözmeye başladık. Ben de bayramı fırsat bulunca hemen yorum yapayım dedim. 

   Yaz tatilinde stresten çok kitap okuyamadım. Okullar açıldığında bu daha da yavaşladı. Ben zaten tuhaf bir insanım, eğer bir kitap elimde uzun zamandır sürünüyorsa onu hiç bitiremem, uzattıkça uzatırım. 


   Bugünkü yorumlayacağım kitap ise Zehir Yiyenler ve Diğer Hikayeler. Fazla gevezelik yapmadan yoruma geçiyorum. 



   Kitabımız 12 farklı hikayeden oluşuyor. Yazar her hikayede başka bir fantastik yaratığı anlatmış.


   Hikayeler biraz kısa, bu yüzden adapte olmakta biraz zorluk çekebilirsiniz ama bence çok akıcı gidiyor.


   Yazarımız Holly Black. *kaleminehayranolduğumhatun* Yazarın daha önceden Spiderwick Günceleri serisini okumuş, çok beğenmiştim. Tabi okuyalı çoook uzun süre oldu ama bu kitapta Holly Black'in çok iyi bir yazar olduğunu yeniden anladım.


   Yazar her hikayede farklı bir kurgu yaratmayı seçmiş. Mesela ilk hikayede vampir tarafından ısırılan birini anlatırken, ikinci hikayede şeytanla yemek yeme yarışı yapan bir kızdan bahsediyor. Her hikayede genellikle farklı fantastik yaratıklar var ama daha çok periler üzerinde durulmuş. 


   Kitaba mükemmel diyemem ama kesinlikle iyiydi. Holly Black'in üslubunun mükemmel olduğunu bir kez daha anladım. Kitabın konusunu herkes beğenmeyebilir ama benim okuduğum kitapların %99.9'u fantastik olduğundan ve ben fantastikten başka türleri kolay kolay okuyamadığımdan çok ilgi çekici buldum. Hikayeler sizi sarmasa bile yazarın kurduğu cümleler o kadar sağlam ki "Üslup budur!" diyebiliyorsunuz :3 



   Puanım:  

                                                    ^ 4 ^








p. s. = 4 verdim çünkü bu kitaba 5 verirsem diğer 5 puanlara haksızlık olur! Ayrıca kitaplığımda bulunan Holly Black'in diğer kitabı Beyaz Kedi'yi bir an önce okumaya çalışacağım!




















     

14 Eylül 2014 Pazar

Would You Rather Book Tag / Hangisini Seçerdiniz Kitap Mimi




   Merhabalar! Bir mim ile karşınızdayım bugün. Hayır, maalesef mimlenmedim. Ama Obur Kitaplık'ta dolaşırken çoğu bloggerın yaptığı bu tagi  gördüm. Obur Kitaplık herkesi mimlemiş :) Ben de hemen üstüme alındım ve yapmaya karar verdim. 

   O zaman başlayalım!

1 - Çok kitaptan oluşan seriler mi tek kitap mı?

   Tek kitapları da çok severim yerine göre. Mesela Simyacı, Tanrının Unutulan Çocukları ve daha pek çok hayata farklı pencereden bakmamı sağlayan eserler tek kitap. Ama fantastik delisi biri olduğumdan, seri halinde olan fantastik kitapların tadından yenmediğini düşünüyorum :) Distopik kitaplar için de aynı şey geçerli. Serilerde kitaptaki olayın  daha iyi oturduğunu ve ana karakterin değişimini daha net görebiliyoruz bence. Bu sebeple seriler. 


2- Sadece kadın yazarları mı yoksa erkek yazarları mı okumak?

  Ouvv. Nasıl lanet bir soru bu böyle. Şimdi... Rick Riordan adında dahi bir adam var ortada. Percy Jackson'ın yaratıcısı. John Green diye bir sadist de var. Ve daha bir sürü müthiş erkek yazar. Amaaa eğer fantastik okuyucuysanız işler değişiyor. Kadın yazarların fantastik dünyayı daha iyi anlattığını düşünüyorum. J. K. Rowling, Suzanne Collins, Veronica Roth, Cassandra Clare, Jennifer L. Armentrout... Okuduğum türlere bakınca kadın yazarların yeni bir dünya yaratmada daha başarılı olduğu kanısına varabildiğimden kadın yazarlar diyorum.


3- Kitapçıya gidip kitap almak mı, internet üzerinden kitap almak mı?

   Kitapçıya gidip kitap almak çok güzel bir şey ama internetin de bir cazibesi var. Şu ana kadar internetten çok alışveriş yapmadım. Ama hem fiyatlar çok daha uygun, hem de ayağınıza kadar gelen kargo paketini açmak müthiş bir mutluluk. O paketini açacaksın, onları çıkaracaksın, sarılacaksın... Kitapçı da güzel ama ille de kendim gidip kitap almak istersem Tüyap'tan üstünü yok. E yılın her günü de Tüyap'a gidemediğimize göre... İnternet!


4- Film olan kitapları mı dizi olan kitapları mı?

   Sevdiğim kitaplar filme ya da diziye uyarlanınca hep korkuyla yaklaşıyorum. Çünkü yapımcılar her iki şekilde de kitabı mahvetme kapasitesine sahipler. Bu dizide daha çok oluyor. Dizi uzatıldıkça uzatılıyor, olaylar sırf izlensin diye çok farklılaştırılıyor. Filmde de oluyor böyle şeyler. Örneğin Percy Jackson. Cânım seriyi mahvettiler. Ama önümüzde çok başarılı örnekler de var film sektöründe. Bu sebeple film olan kitaplar.


5- Günde 5 sayfa okumak mı yoksa haftada 5 kitap mı?

   En kolay soru bu sanırım. Haftada beş kitabı görsem halay çekerim herhalde. Ama günde beş sayfa mı? Kendime hakaret olur bu. Bu yüzden haftada beş kitap.


6- Profesyonel bir yazar olmak ya da profesyonel bir yorumcu olmak mı?

   Bir şeyler yazmayı çok seviyorum, okulda düzenlenen yazı yarışmalarına da mutlaka katılırım. Ama bilgisayardaki yazı yazma uğraşlarım başarısızlıkla sonuçlandı. Çok çabuk sıkılıyorum yarattığım konudan . Yorum yapmaktan daha çok zevk alıyorum. Bu sebeple de bu blogu açtım zaten :) 


7- En sevdiğiniz 20 kitabı tekrar tekrar okumak mı yoksa her gün daha önce okumadığınız yeni bir kitap okumak mı?

   Okuduğum kitapları kolay kolay yeniden okumam. Okunacak bir sürü kitap ama çok az zaman var! Farklı dünyaların arasında kaybolmak varken neden aynı kitapları teker teker okuyayım ki?



8- Kütüphanede çalışmak mı kitap satıcısı olmak mı ?

   Kütüphanede çalışmak çile gibi bence. Düşünsenize, çocuklarınız bellediğiniz kitapları elalem ödünç alıyor, vaktinde getirmiyor, getirdiğinde kitabın sayfaları kopmuş, dağılmış oluyor. Bu sebeple bir kitapçı dükkanı açıp hayatımı yaşamak diyorum ben. 


9- Favori türünüzden kitaplar okumak mı yoksa favori türünüz hariç diğer her türden kitaplar okumak mı?

   Favori türüm fantastik. Bu yaz Fantastik Sendromu adını verdiğim bir hastalığa yakalandım. Tüm fantastik kitaplar bana aynı geliyordu, başka türler okumak istiyordum. Ama kaliteli fantastik kitaplar art arda okunursa bir sıkıntı yaratmaz bence. Bu nedenle fantastik. 


10- Sadece fiziksel kitap kopyalarını okumak mı yoksa sadece e-kitap okumak mı?

   Sevgili Asude'nin Facebook sayfasında paylaştığı bazı hikayelerini IPad'ime Adobe Reader'den indirip okumuştum. Ama hiçbir e-book bana bir kitabın verdiği hazzı veremez. Açık ara farkla fiziksel kitap!


   Sorularımız bu kadardı. Ben cevaplarken çok eğlendim, umarım siz de eğlenmişsinizdir. Ben de bu tagi okuyan herkesi mimliyorum! Yaparsanız mutlaka linkini yorum olarak bırakın. Şimdilik hoşçakalın! 












12 Eylül 2014 Cuma

Kitap Yorumu - Kayıp Ruhlar Şehri


                   

                   
   

      Arka Kapak


   New York Times çoksatarı "Ölümcül Oyuncaklar" serisi devam ediyor. 

   Tabii Jace, Clary ve Simon'ın başındaki tehlikeler de...
   Jace'le Clary yeniden karşılaştığında, Clary korkunç gerçekle yüzleşti. İblis Lilith'in büyüsü altındaki Jace, kötülüğün hizmetkarı olmuştu. 
   Gölge Avcıları şimdi ne yapacaktı? 
   Kaybedilen geri istenebilir miydi? 
   Aşk için ödenecek bedel, ne olabilirdi? 
   Günah ve kurtuluş işbirliği yaptığında, kime güvenmek gerekirdi?





   Serinin diğer kitaplarını okumayanlar için spoiler içerir.



   Heeyy!
    
   Uzun bir aradan sonra yeniden birlikteyiz!

   Bu yaz tatili benim için çok kötüydü. Çok sıkıntılı, stresli geçti. Umarım bir daha böyle bir yaz yaşamam. 

   Bu yüzden blogu daha çok post yazmak maksadıyla yazın açmama rağmen çok da aktif olamadım. 

  Okullar açıldığı için her zaman yorum yazamayabilirim ama gerçekten hayatımın en zor dönemlerinden birini yaşıyorum. Blog benim için bir ilaç gibi geliyor kimi zaman. Şu an gerçekten hiç takipçim yok ve yazdıklarımı kendi kendime okuyup duruyorum. Ama ileride takipçilerim olursa dünyanın en mutlu bloggerı ben olurum!

   Umarım bu satırları ileride başkaları da okur ve benim mutluluğuma, üzüntüme, kahkalarıma ve de göz yaşlarıma ortak olacak insanlar kazandırır bana bu blog. 

   Neyse, bu kadar melankoli yeter!

   Bugün sizlere harika bir kitabın yorumunu yapacağım.

   Kayıp Ruhlar Şehri!

   Ölümcül Oyuncaklar serisi çok sevdiğim bir seridir ama ilk 4 kitabı da tarafımdan sevilmesine rağmen çok da takık olduğum kitaplar değildi. Ama bu kitap! Allah'ım o nasıl bir üslup, nasıl bir hayal gücüdür? Cassandra sen insan mısın? Nasıl buluyorsun böyle şeyleri sen?

  Ben Camlar Şehri'ne güzel diyordum ama Kayıp Ruhlar Şehri, Camlar Şehri'nden 459628965 kat daha güzel!

   Bildiğiniz gibi bir önceki kitabın sonunda Lilith'in çizdiği mühürle Jace ve Sebastian birbirine bağlanmıştı, yani birine bir şey olursa öteki de zarar görecekti.

   Sebastian ve Jace'in bağlı olduğu mührün bir özelliği de bağlananlardan birinin iradesinin yok olması. Yani Jace iradesini kaybedip kendi istediklerini yapamıyor, Sebastian'ın istediklerini o da istiyor, onun yaptıklarını onaylıyor, Sebastian'dan aslında nefret etse de onu sevdiğini düşünüyor.

   Yani Jace Sebastian'ın kölesi haline geliyor!

   Bunun ne kadar feci bir şey olduğunu hayal edebilir misiniz? Yakışıklı, kaslı, komik, süper karakter Jace, Sebastian ne derse onu yapmak zorunda, çünkü kalbinin tam üstündeki lanet olası mühür uzun vadede yok edilemiyor.   

   Gölge Avcıları Meclisi ise Sebastian ile Jace'in kaybolduğunu fark edince onları aramaya başlıyorlar. 

   Ancak bir süre sonra bir sonuca varamadıklarından onları aramaktan vazgeçiyorlar. Bunu duyan Clary ve arkadaşları da Sebastian'ı öldürecek ama Jace'e zarar vermeyecek bir silah bulmaya çalışıyorlar. 

 - SPOILER -


   Kitapta en sinir olduklarım : Sözünü tutmayıp Simon ile Clary'nin konuşmalarını dinlediği için Seelie Kraliçesi, Kraliçenin verdiği yüzüğü aklı beş karış havada dolaşarak kaybetttiği için Clary, ikide bir oradan buradan çıkarak Alec'in kafasını karıştırdığından Camille, Magnus'un hiç yaşlanmamasını takıntı haline getirip abuk sabuk hareketler yapan Alec, kitabın alakasız bir yerinde karşımıza çıkıp ikili oynadığı için Meliorn, Clary'ye kız kardeşi olmasına rağmen ciddi ciddi asıldığı ve Jace'i kölesi yaptığı için Sebastian.


   Kitapta en sevdiklerim: Jace olduğu için Jace, (Cidden, Jace'i sevmem için ille de bir sebep olması gerektiğini mi düşündünüz? It's Jace, bitches.) bu kitapta gerçek bir kahraman gibi davranıp cesur olan ve sonunda sevmeye başladığım Simon, kardeşine anası gibi "Canavaeağğr!" diye bağırmayıp onu olduğu gibi kabul ettiği için Rebecca, olaylar karşısında soğukkanlılığını koruyup bir gölge avcısı gibi davranmaya başlayan, en kritik durumda bile doğru bir karar verebilen Clary.   

   - SPOILER BİTTİ -


   Fazla bir şey söylemiyorum. Baştan aşağı aksiyon, macera ve fantastik öge bulunan bu kitabı kesinlikle okumalısınız. Saydıklarımı sevmiyorsanız bile kitapta Jace var, daha ne istiyorsunuz?


   Puanım kesinlikle : 




                                                ^ 5 ^ 































    

28 Ağustos 2014 Perşembe

Seçilmiş - Kitap Yorumu


   
                                                  P.C. Cast - Kristin Cast 

                                       


                           

   
   Arka Kapak 


   İLK ÖNCE İŞARET'LENDİ,
   ARDINDAN İHANET'E UĞRADI.
   ŞİMDİ İSE ZOEY BİR SEÇİLMİŞ...

   Dünyada satış rekorları kıran, okuyan herkesi bağımlısı yapan gençlerin yeni gözdesi Gece Evi Serisinin 3'ncü kitabı SEÇİLMİŞ'te heyecan hız kesmeden katlanarak devam ediyor.

   DİŞLERİNİZİ BU MUHTEŞEM MACERAYA GEÇİREBİLİRSİNİZ

   Büyük bir felaket Zoey Kızılkuşu bekliyor. En iyi arkadaşı artık ölümsüz. Dostları birer düşmana dönüşmekteler. Düşmanları ise birer dosta. Ve o kana susamış üç erkekle aynı anda çıkmaktadır. Genç bir vampir olmak hiç bu kadar cehenneme dönüşmemişti.



   Heeyy! Nasılsınız millet? Beni sorarsanız iyiyim, biriktirdiğim yorumları yazmaya çalışıyorum :)
   
   Gece Evi serisinin 3. kitabı olan Seçilmiş'ten "Kitap Kurdu Problemleri" postumda bahsetmiştim. Kitabı okuyalı oluyor baya bir süre ama yeni yorumlayabiliyorum. 
   
   Okuyalı uzun süre olduğundan her şey aklımda taze değil. Ama genel olarak değinmeye çalışacağım :)
   
   Öncelikle kapak! Allah'ım o nasıl güzel bir kapaktır! Vampir kitaplarında kapaklarda boyun detayının olmasına bayılıyorum. Ve bu kapak, o kolye, o kadar ha-va-lı duruyor ki anlatamam :) Serinin en güzel kapaklarından birisi. 
   
   Kitap ise - her zamanki gibi - çok akıcıydı. Gece Evi serisinin bir yerden sonra saçmalamaya başladığını söylüyorlar ama ben okumaya çalışacağım. Eğer yazarlar konuyu sakız kıvamına getirirlerse devam eder miyim bilemem ama şu an güzel gidiyor. 
   
   Bu kitap Zoey'e en sinir olduğum kitaptı. Allah'ım ben bir karaktere hiç bu kadar sinir olmadım! Ya o nasıl bir açgözlülüktür? Tamam iki erkek arasında kalırsın, anlarım ama üç erkeğe birden ümit vermek nedir? Ve hiçbirini kendinden uzaklaştırmaya çalışmıyor. 
   
   -spoiler-

   Ben en baştan beri Team Erik'im. Heath'i hiç sevmiyorum, bana güven veren bir karakter değil. Zoey ilk iki kitapta Heath'ten ayrılacağına ona daha da yaklaştı. Heath' e katlanalım derken bu sefer de Loren çıktı başımıza. Tamam anlıyoruz, adam vampir şair Laurate, aşırı romantik, aşırı seksi ama bir yere kadar canım! Hem Loren'la oynaşıyor hem Erik'le öpüşüyor. Daha sonra Heath'in yanına gidip kanını içiyor. Kısacası Zoey bu kitapta bitch'lik katsayısını yükseltti, rekora koştu. 
   Hele Loren'la yaptıkları! Zaten bakireliğini vermek için yanıp tutuşuyordu, oh oldu! Hak etti yaşadıklarını. Hem gidip Loren'la yatıyor, sonra da zırıl zırıl ağlıyor. Eee Zoey'ciğim, her şeyin bir bedeli var! 

   
   -spoiler bitti-

   Bu kitap büyük sürprizlerle doluydu. Serinin kilit kitabıydı diyebiliriz. Stevie Rae cephesinde yeni şeyler yaşanıyor. Zoey ile Afrodit yavaş yavaş arkadaş olmaya başlıyor. Öyle ki, ben ilk kitapta gıcık olduğum Afrodit'i sevmeye başlıyorum sanırım. Hele kitabın sonunda onun için gerçekten üzüldüm :(  *bircelestevakası*  :3

   Neferet ise giderek daha da gıcıklaşmaya baaşlıyor. Bu kadından ileriki kitaplarda çoook çekeceğiz. Dua edelim de Zoeykuş aklını kullansın. 


   Puanım:   



                                           ^ 4 ^




   







25 Ağustos 2014 Pazartesi

Kitap Kurdu Problemleri #1 Eksik Sayfalar!



   Merhaba arkadaşlar!
   
  Bugün sizlere birçok blogda gördüğüm Kitap Kurdu Problemleri'nden birini yazıyorum. Bu benim seriye ilişkin ilk postum olacak. Konumuz ise yanlış basılan sayfalar. 

   Bildiğiniz gibi bir haftalık bir tatil yapmıştım. Bu tatilde başıma hiç istemediğim bir olay geldi. 
   
   Gece Evi serisi sevdiğim bir seridir. İlk iki kitabını okuyup çok beğenmiştim ama blogda yorumlayamadım ne yazık ki. Üçüncü kitabı Seçilmiş'i okuyordum ki çok kötü bir şey oldu. 
   
   Plajda denize karşı kitabımı açmış okuyordum. En heyecanlı yerlerden birindeydim. Bir de ne göreyim? Cümle ortasında kesilmiş, bir sonraki sayfada alakasız bir şeyler yazıyor. Sayfa numarasına baktığımda yanlış basılmış olduğunu gördüm. Sayfa 210'daydım ama bir sonraki sayfaki 210 olacağına 192'ydi. Yani sayfalar tekrar etmişti.
   
   Sayfalar 192'den sonra devam ediyordu. Yeniden çevirip 210'a geldim ama bu sefer de 211'e geçeceğine 228'e geçiyordu. Yani aradaki 18 sayfa kayıptı.
   
   O an yaşadığım gıcıklığı tarif edemem. Kitabı arkadaşımdan ödünç almıştım, dolayısıyla iade edebileceğim bir yer yoktu. Ayrıca kitap orijinaldi. Ben de sahilde öylece kitapsız kalakaldım. Annem aradaki sayfaları atlayıp devam etmemi söyledi ama yok, ben çok hassasım o konuda. Küçüklüğümden beri bir kitap alacaksam serinin ilk kitabı olmasına dikkat ederim. Eğer serinin ortasından başlamışsam hayatta okuyamam. 
   
   Ben de ne yapayım, gittim kaldığımız odaya, başka bir kitap aldım. Cânım Seçilmiş'i de orada bıraktım :(
   
   Yayınevlerinin bu özelliğine sinir oluyorum! Daha önce bir kere daha başıma gelmişti. Tüyap'ta Carpe Diem standından aldığım kitabın bitmesine 10 sayfa kaldığında eksik yazıldığını görmüştüm. Üstelik okuduğum bir dedektiflik kitabıydı ve suçlu açıklanacaktı. Düşünün halimi!
   
   Eğer bir kitap basılacaksa sayfalarının eksik olup olmadığı kontrol edilmeli, dizgisine bakılmalı. Yazım hatası olmamalı. Kapağı göze hitap etmeli, güzel değilse bile kaliteli olmalı. Yayınevleri üç beş kuruş az kazanacağım diye bazı şeylerden kısmaya çalışıyorlar ama biraz daha dikkat etseler müşteri kazanacaklarının farkında değiller. 
   
   Hele bunu Pegasus gibi bir yayınevine hiç yakıştıramadım. En kaliteli yayınevlerindendir kendileri, okuyucuya önem verirler ama bu olmadı. 
   
   İyi ki kitabı kendim almadım da ödünç alıp okudum. Yoksa verdiğim paraya yazık olacaktı. 
   
   Tatil bitip de eve gidince kitabı internetten indirdim ve eksik sayfalarını okudum. Bu tür şeylere karşıyım ama bu eksik sayfalar tamamen yayınevinin suçu, ayrıca kitap zaten orijinal olarak satın alınmış. Eksik 18 sayfayı okuduktan sonra okumaya zaten kitaptan devam ettim. 
   
   Sözün özü: Yayınevleri işlerine biraz daha özen gösterse, fiyatları düşürse, fuarda bol indirim yapsa korsan kitap sektörü kesinlikle çöker. 
   
   Siz de böyle durumlar yaşadınız mı? Yaşadıysanız hangi yayınevi ve hangi kitapta başınıza geldi? Benimle paylaşırsanız çok sevinirim :3
   
   Bir sonraki yorumda görüşmek üzere hoşçakalın! :)   




 




22 Ağustos 2014 Cuma

YORUM



İNCELEME - Neydim? N'oldum?
                            
                                  Pakize Ömürlübay 






   Arka Kapak

   Hayır anlamıyorum. Her halta bir çözüm bulan, her şey hakkında bilgiye sahip olan İsviçreli bilim adamlarının aldatılma, kandırılma gibi insanı zehirleyen duygulara neden hala bir çözüm bulamadığını gerçekten anlamıyorum. Bu öyle bir duygu ki; düşündükçe, aklınıza geldikçe beyninizin içini kemirip durur sürekli. Tüm vücudunuzu ele geçirir adeta. O içinde bulunduğunuz hal, ne herhangi bir kelimeyle anlatılabilir ne de eyleme dökülebilir. O yüzden 'aldatılmak', 'aldatmak' gibi kelimelerin tanımını kendi içimde yapmayı bıraktım.
   Hepimiz eşek gibi bunların ne anlama geldiğini gayet iyi biliyoruz. En azından sevgili yerine koyduğumuz o itin, soğuk ve ilgisiz tavırlarından aldatılıp aldatılmadığımızı anlayabiliriz.
   Erkek milleti denilen canlıların sorunlarımıza çare olmasını beklersek boku yeriz.
   Bu yüzden İsviçreli pezevenkleri beklemeden kendimce çözümler aramaya başladım.
   İşte bunlar hep 'haSECRET!'





   Herkese mer-haaa-baaa! Uzun bir ara oldu, farkındayım. Ve bloga harika bir kitapla dönüş yapıyorum :) 
   Neydim Noldum'u ilk defa facebook'ta bir sayfanın çekilişinde görmüştüm ve tabi ki kazanamamıştım. *bendebuşansvarken*  Daha sonra bir blog açtım ve blogda yorumlamak istediğimden kitabı okudum. 
   Kitabımızın baş karakteri Miray, ilginç biri. Sevgilisi Harun'la arasında farklı bir ilişki var. Onu çok sevmiyor ama ondan ayrılırsa yaşayamayacağını düşünüyor. O yüzden aralarındaki iletişimsizlik uzun süre boyunca devam ediyor. Ta ki Harun bir gün gelip onu aldattığını açıklayana dek. 
   Harun'dan ayrılınca büyük bir boşluğa düşüyor Miray. Büyük bir depresyona giriyor. Hayatını bir robot gibi yaşıyor. 
   Kitabın ilk bölümü Neydim'de Miray'ın hayattan soğumuş, yorulmuş hali anlatılıyor. Miray bu bölümde birçok hata yapıyor.
   İkinci bölüm Noldum'da ise Miray'ın yeniden doğuşunu görüyoruz. Miray kışın Bodrum'a gidiyor (evet kışın :3 ) ve orada tanıdığı insanlar, onun hayat görüşünü değiştiriyor.
   Miray bu bölümde yaptığı hataları görüyor, yaptığı hataları seviyor, onlarla yaşamayı öğreniyor. Hatalarından aldığı derslerle kendine yeni bir yol çiziyor. Miray yeni hayatına başlarken onu yukarı çekenin hatalarının getirdikleri olduğunu fark ediyor. 
   "Neydim, N'oldum" ben hayatımın çok önemli bir dönümünde okudum. Tercihler dolayısıyla çok sıkıntılıyım, dolayısıyla bir tatile çıktık ailemle. Ben bu kitabı sahilde, deniz manzarasına bakarak, sindire sindire okudum. Miray'ın yaşadıklarından aldığı derslerde herkes kendi için bir şeyler bulabilir. 
   Kitapta en sevdiğim karakter ise açık ara farkla Görkem oldu. Ya o nasıl bir samimiliktir? Hemen her diyaloğunda güldüm. Karakterini de çok sevdim :3

   Kısacası bu kitap benim hayatım için gerçekten çok önemliydi. Verdiği mesajlar çok vurucuydu. Bizimle böyle bir kitabı buluşturduğun için teşekkürler Trend Yayınevi! :)

Puanım : *tabi ki de*


                                                  ^ 5 ^





   

3 Ağustos 2014 Pazar

Yorum: Carrie Günlükleri



            
                          Candace Bushnell
                  


                    



Arka Kapak:


   Sex and the City'den önce Carrie Bradsaw, daha fazlasını istediğini bilen küçük bir kasaba kızıydı. Hayata atılmaya hazır hissediyordu kendini. Ancak kolejdeki son senesiydi ve halletmesi gereken işler vardı.O güne kadar Carrie ve arkadaşları hiç ayrılmamıştı. Fakat Sebastian Kydd'ın gelişi her şeyi bozdu. Arkadaşlarından birinin ihaneti, Carrie'ye o güne kadar yaşadığı pek çok şeyi ve hayatı sorgulattı. 
   Unutulmaz karakterleriyle Carrie Günlükleri sıradan bir genç kızın nasıl olup da kendi hakkında düşünmeye başladığını ve sonunda sivri ve her şeyi gören bir yazara dönüştüğünü anlatıyor. Okuyucular Carrie'nin ailesiyle tanışacak, bir yazar olarak anlatıcı sesini bulmasına şahitlik edecek. Dahası ergenlik döneminde yaşadığı arkadaşlık ve ilişkilerin onda bıraktığı izleri takip edebilecekler. Cüretkar ve güçlü maceralar eşliğinde Carrie'yi yeni bir hayata başlayacağı, o çok sevdiği New York'a sürükleyenin ne olduğunu göreceğiz.



   Herkese merhaba! Uzun bir ara geçmedi ve ben yeniden kitap yorumu ile karşınızdayım :) İnceleyeceğimiz kitap Carrie Günlükleri. 
   Bildiğiniz gibi The Carrie Diaries dizisi çok tutan ve beğenilen bir dizi. Ben diziyi duymuştum ama kitabı olduğunu bilmiyordum. Bu kitabı da arkadaşıma gittiğimde gördüm ve ödünç aldım. [Ödünç kitap almaya karşı değilim, ama ödünç verme biraz problem bende :3 ]
   Kapağından başlarsak: güzel mi kötü mü karar vermedim. Böyle parlak kapaklar çok hoşuma gitmese de yakışmış diye düşünüyorum. Kapaktaki çanta dizide de geçen malum Carrie çantası. Ama dizideki çanta bayağı farklı. Seçim yapmak gerekirse dizideki çanta daha güzel diyebilirim.
   Konuya gelincee : Carrie Bradshaw, babası ve iki kız kardeşiyle Connecticut'ta yaşayan bir kasaba kızıdır. Hayali bir yazar olmak ve New York'ta yaşamaktır. Bir süre önce annesini kaybetmiştir ve hâlâ onun eksikliğini çekmektedir.
   Son seneyi okuyacağı Castlebury Lisesi'nde en yakın arkadaşları Maggie, Walt, Fare ve Lali ile küçük bir arkadaş grubu vardır ve onlarla gayet iyi anlaşmaktadır. Derken liseye Sebastian Kydd isimli bir çocuğun gelmesiyle olaylar karışır.
   Carrie Sebastian'ı önceden tanımaktadır. Bu yüzden birkaç kez buluşur ve yakınlaşırlar. Ama okulun popüler kızı Donna LaDonna Sebastian'a göz koymuştur ve Carrie ile Sebastian'ın birlikte olmaması için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Ayrıca arkadaşlarından birinin Carrie'yi arkasından bıçaklaması her şeyi değiştirir. 
   Konumuz böyle. Kitap oldukça eğlenceli ve akıcıydı. Hiç sıkılmadım. Karakterler ve diyalogları çok derin anlamlar taşıyordu. 
   Carrie Günlükleri, Sex and The City'deki Carrie'nin kendini bulma hikayesiydi. Sadece Carrie'nin değil, arkadaşlarının da tabi ki. 
   Her ne kadar Team Sebastian olsam da bazı yerlerde Sebastian'a gıcık olup George'a da kaydım. 
   Kitap zaten tam bitmiyor. Bir ikinci kitabın daha olacağını belirtiyor. Bu kitabı çok beğendiğimden ikinci kitap Yaz ve Şehir'i kesinlikle alacağım :)
   Çok uzatmıyorum, Carrie Günlükleri kesinlikle harika bir kitaptı. Okuyun, okutun. Kesinlikle pişman olmayacaksınız. 

   p.s. : Dizideki Sebastian daha tatlı :3

   Puanım: 


                                                  ^ 5 ^




   

31 Temmuz 2014 Perşembe

Yorum: Alacakaranlık Serisi




                  Stephenie Meyer



   Vay be... Filmi çıktığında dünya çalkalanmıştı neredeyse. Şimdi neredeyse kimsenin yüzüne bakmadığı Alacakaranlık serisini bitirmiş bulunmaktayım.
   Bundan bir- bir buçuk sene önce bir çılgınlık yapıp serinin tüm kitaplarını sahaftan 20 TL'ye almıştım. Sahaflardan alışveriş yapmayı severim. Sebebi ise çok yeni olmayan kitapları ucuza bulabilmeniz. Ayrıca o eski kitap kokusu, kitapları istediğiniz gibi mıncıklayabilmeniz, onlar arasında kaybolabilmeniz.
   Ama iyi ki de sahaftan ucuz bir fiyata almışım. Yoksa verdiğim paraya acırdım. Sebebi kötü kitaplar olmaları değil kesinlikle. Ama dürüst konuşmak gerekirse çok daha iyi yazılmış kitaplar okudum :)
   Alacakaranlık, fantastik edebiyatın patlama yapmasını sağlayan bir seri. Başta vampirler olmak üzere onlarca fantastik kurgu Alacakaranlık'tan sonra yapıldı. Beğendiğimiz birçok kitap Alacakarnlık Fan-fictionu. 
   Yaşım gereği cinsellik içeren vampir serilerini okumuyorum. En azından şimdilik okumanın doğru olmayacağını düşünüyorum. Örneğin Sookie Stackhouse ya da Anita Blake için biraz bekleyeceğim. 
   Seri hakkındaki genel yoruma gelirsek:

    Beni hayal kırıklığına uğratmayan bir seriydi. Herkes şu aralar gömüyor zavallıcıkları ama çok da fena değildi. Ayrıca her kitap bloggerı okumuştur Alacakaranlık serisini. Bu seriyle kitap okumaya başlayanları çok gördüm ama benim için öyle bir durum söz konusu değil.
   Kitaplarda ilk olarak Bella'yı tanıyoruz. Zaten Bella'nın ağzından anlatılıyor. (Şafak Vakti'nin bir kısmı hariç) Bella kendine olan aşırı güvensizliği haricinde sevdiğim bir karakter oldu. 
   İlk kitap Alacakaranlık'ta vampirlerin dünyasıyla tanıştık. Bella ve Edward birbirlerine aşık oldular. Bella Edward'ın ailesiyle tanıştı. Daha sonra Bella'ya takan takipçi Laurent'ı korumak için tüm Cullenlar seferber oldu. Bella'nın ısırılmasına ve ailesinin zarar görmesine engel olmaya çalıştılar. Ama bu konuda biraz başarısız oldular ve maalesef Laurent Bella'yı ısırdı. Ancak kahraman Edward son anda yetişip zehri temizledi ve Bella'yı kurtardı.
   İkinci kitap Yeniay seride en sevmediğim kitaptı. Çok sıkıcıydı, neredeyse tüm kitapta Bella'nın bunalımlı ruh halini okuduk. Edward'ın yokluğunda Bella Jacob ile yakınlaştı, - her ne kadar Team Edward olsam da- Jacob ile aralarında inanılmaz bir çekim oluştu. Ayrıca bu kitapta kurt adamların dünyasını da öğrenmiş olduk. Stephenie Meyer benim zihnimde hep kıllı, itici olarak tanımladığım kurt adamları daha farklı yansıtmıştı. Bu yüzden kurt adamlardan da sevdiğim kişiler oldu. 
   Yeniay'daki bir diğer olay ise Volturiler ile tanışmaktı. Edward Bella'nın öldüğünü sanıyor ve kendini de öldürmek için Volturileri kızdıracak bir şey yapmak istiyor. Ama o kendini ifşa etmeden Bella yetişiyor ve Edward'a ölmediğini gösteriyor. 
   Volturiler'den nefret etsem de Jane'in çok havalı olduğunu inkar edemeyeceğim! Güçlerini kullanıp gıcık olduğun insanlara cezasını verirken ifadesiz şekilde kalmak, gözlerini ona dikmek kadar cool bir şey yok :) [Hayır, psikopat değilim :D ]
   Tutulma ise daha çok aşk üçgenine yoğunlaşmış kitaptı. Bella'nın Edward ve Jacob arasında kalmasını okuyoruz. Bella'ya en sinir olduğum kitaptı. Ben kararsız karakterlerden nefret ederim, Bella bu kitapta sinirlerimi zorladı. Özellikle de bir kısım vardı: Bella ile Edward'ın evlenmeye karar verdiğini duyan Jacob uzaklaşıp gidiyordu, Bella da Jacob'ın gönlünü almak için onu ARKADAŞÇA öpmüştü. Dudaktan. Kız bildiğin Jacob'la sevgilisiymiş gibi öpüştü. Ama Edward buna hiçbir tepki vermedi. Çok sinirlendiğim ve yazara gıcık kaptığım bir sahneydi. Ve çok saçmaydı da. 
   Yine de Tutulma'yı 2 günde bitirdim çünkü aşırı akıcıydı. 
   Son kitap Şafak Vakti ise çok güzeldi. Edward ve Bella sonunda evlendiler. Bella'nın Edward'ı birlikte olmak için ikna etmeye çalışması ise bi'tuhaftı. Sonunda Bella muradına erdi de biz de bu ikna etme çilesinden kurtulduk. 
   Daha sonra Bells hamile olduğunu fark etti. Edward karalar bağladı ve Bella'dan uzak dırmaya başladı. 
   Bu andan itibaren bir kısmı Jacob'ın ağzından okuduk. Jacob kısmındaki bölüm isimleri çok komikti :)
   Bella hamileliğinde gittikçe kötüleşti. Zayıfladı, soldu. Sonunda doğuma anı geldi. Ve Renesmee Bella'nın karnını parçalayarak doğdu. Doğduğu gibi de Bella'yı ısırdı. ( Arkadaş çocuk bildiğin sadist çıktı. Bu kısımlar biraz abartılmış sanki.) Mecburen Edward Bella'yı vampir haline getirdi. 
   Bella vampir olduktan sonra kendini kontrol etme becerisine sahip olduğunu da fark etti. 
   Daha sonra Volturiler, Irina'nın ihbarıyla Cullenların yanına, Renesmee'yi görmeye geldiler. Tabi Cullenlar onlar gelene dek birçok şahit toplamışlardı. 
   Bu kısımlar en heyecanlı kısımlardı. Çok fazla olay oldu ve ben kötü sonla biteceğini falan düşündüm. Çok şükür ki düşündüğüm gerçekleşmedi :)

    Seri hakkında genel bir yorum yaparsam : tüm kitapları art arda okuduğumdan biraz sıkıldım. Bazı yerlerde çok bunaldım. Ama yine de okuduğuma pişman değilim. Yazılmış en iyi seri olmasa da iyi denilebilir bir seriydi. Ayrıca eğer Alacakaranlık'ı okumasaydım kendimi kötü hissederdim :)
   Çok uzun bir post oldu bu. Sessizliğimin acısını çıkardım :) Bir sonraki yorumda görüşmek üzere hoşçakalın :)


21 Temmuz 2014 Pazartesi

Yorum: Sonsuza Dek


                                Kiera Cass







 Arka Kapak:

   Seçim, Americanın hayatını tamamıyla değiştirmişti.
Illéanın prensesi olmak için yarışmaya katıldığından beri, ilk aşkı Aspene hissettikleri ve Prens Maxona karşı gün geçtikçe artan ilgisi arasında kalmıştı.

   Şimdi America için gerçekten de karar verme zamanı.
   Savunduğu doğrular için mücadele zamanı.
   İstediği gelecek için savaşma zamanı.
   Sonsuza dek seveceği erkeği seçme zamanı.

   Yayınlandığı tüm ülkelerde çok satanlar listesine hızlı bir giriş yapan Sonsuza Dek, Beni Seç ve Elitten sonra Seçim serisinin üçüncü kitabı. Uzun süredir serinin hayranları tarafından beklenen Sonsuza Dekte Kiera Cass distopik fantazyayı peri masalıyla birleştiriyor ve unutulmaz bir finale imza atıyor.






   Merhaba! Çok uzun zaman önce okuduğum ancak üşengeçliğime yenilip yeni yorumladığım Sonsuza Dek ile karşınızdayım. 
   Dex'in The One'ı nasıl çevireceğini çok merak ediyordum ve Sonsuza Dek olarak çevirince çok şaşırdım. Ben daha farklı şeyler bekliyordum. Ama okuyunca anladım ki Sonsuza Dek ismi kitaba kesinlikle uymuş. 

  Elit'ten sonra Seçim serisi gözümde bitmişti. Saraydan Hikayeler de çok sıkıcı olunca Kiera'nın kendini aşıp harikalar yaratması gerekiyordu gözümdeki değerini yeniden kazanması için. Nitekim öyle de oldu. Son kitap MUHTEŞEMDİ! Okuduğum üçlemelerde genelde 2. kitap zirve olurdu ama yazar bu kitapta beni bitirdi. Çok çok çok çok çok beğendim, bayıldım! Kiera bu kitapta kurguda sürprizler yaparak kitabı toparladı.

   Spoiler!

   İkinci kitap Elit'te America onca kararsızlık sonunda kararını vermiş ve Maxon'la olmak istemişti. Bu kitapta da biraz kararsızlık var ama ikincisi kadar değil. America, Celeste, Kriss ve Elise bu kitapta kalan elitler.
   Celeste ve Elise'in seçilmeyeceğini başından tahmin etmiştim. Ama kitabın ortalarına doğru bir sürü sürpriz oldu ve ben, nefret ettiğim, gıcık kaptığım, parçalamak, boğazını kesmek istediğim Celeste'yi çok sevdim! Cidden, favori karakterlerimden biri oldu. 
   İlk iki kitapta America'dan çekmiştik, şimdi de Maxon'dan çekiyoruz. Bu ne kararsızlıktır anlamadım ki! Maxon tüm kitap boyunca 'Kriss mi  yoksa America mı?' diye düşünüyor. Ben zaten Maxon'dan Elit'ten sonra biraz soğumuştum ama Saraydan Hikayeler'de toparlamıştı gözümdeki değerini. 
   
   Spoiler bitti!

   Kitap tam Maxon'la olacak dediğim yerlerde birden değişti, Aspen'le olacak dediklerimde yine değişti. Gelgitli ve bol şaşırtmalı bir kurguydu anlayacağınız. Ama ben her şeye rağmen Sonsuza Dek'i çok sevdim! Serinin en sevdiğim kitabıydı ve gerçekten iyiydi. Kesinlikle okumalısınız!

   Bu harika kitaba puanım elbette :


                                                          ^ 5 ^
                    
    







17 Temmuz 2014 Perşembe

Yorum: Düşmüş Melekler Şehri



                           Cassandra Clare






   Arka Kapak:

   Aşk. Kan. İhanet. İntikam. İşler artık her zamankinden de karışık!

   Ölümcül Savaş sona erdi. On altı yaşındaki Clary Fray de nihayet New York'taki evine döndü ve halinden memnun. Gölge Avcısı olmak için eğitiliyor. Annesi hayatının aşkıyla evleniyor ve Aşağı Dünyalılar'la Gölge Avcıları sonunda barış ilan etti. En önemlisi de Jace artık Clary'nin sevgilisi. Ancak her güzelliğin bir bedeli var. İşler tam yoluna girdi derken biri Gölge Avcıları'nı öldürmeye başlıyor. Şimdi, Aşağı Dünyalılar'la Gölge Avcıları arasında yeni bir savaş başlaması an meselesi. Jace de birdenbire uzaklaşmaya başlayınca Clary, büyük bir gizemin içine dalıp en korkunç kabusuyla yüzleşecek. Sevdiği her şeyi, Jace'i bile kaybetmesine yol açabilecek olaylar zincirinin başlamasının ise tek bir nedeni var. Bizzat Clary.



    Evett... Uzun zamandır yorum yapmıyordum. Sessizliğimi Düşmüş Melekler Şehri ile bozuyorum.
   Camlar Şehri'nde Cassandra bize harika bir son yaşatmış ve neredeyse tüm olayı bitirmişti. Valentine ölmüş, Ölümcül Savaş bitmiş ve Sebastian da öldürülmüştü. O yüzden ben serinin neden devam ettiğine pek anlam veremedim. Ama işin içinde Jace var bebekler :) Seri sadece onun için bile okunur. Her ne kadar Clary arada sinir bozucu olsa da ikisine de bayılıyorum.
   Bu kitabı arkadaşlarım beğenmemiş ve kötü olduğunu söylemişlerdi ama ben ilk sayfasından itibaren bayıldım. Sebep elbette Clary ve Jace :) Onların mutlu olmasını istiyordum ve oldu. 
   İlk sayfalarda her şey rayındaydı ama herkesin aklıında "Sebastian hayatta mı?" sorusu vardı. O yüzden daha en başta şüphelendim bu durumdan. 
   Ayrıca önceden nefret ettiğim ama şimdi biraz ısındığım karakter Simon'ın ikili ilişkileri çok komikti. Izzy mi yoksa Maia mı? Ben bile kararsız kaldım açıkçası.
   Sonradan gelen Simon'ın ev arkadaşı Kyle'ı (yoksa Jordan mı demeliydim) tanıyınca Maia'nın onunla birlikte olacağını anladım zaten :)
   Rahatsız olduğum tek kısım Cassandra Clare'in Jace ve Clary ilişkisini çok uzatması. Hiç kavuşamayan aşıklar gibi Jace'in sürekli Clary'ye zarar vermekten korkması sinir bozucuydu. Onların ilişkilerinin sürekli saız gibi uzatılıp araya kara kediler sokulması bazılarının dediği gibi yazarın sırf para kazanmak için seriye devam ettiğini düşündürttü bana.    
   Kitabın en heyecanlı kısmı pislik Lilith'in Jaceciğimin kalbine işaret çizip onu ele geçirmesiydi. Jace Clary'ye düşman oluyordu az daha  :( Ama daha sonra Clary zekasını devreye sokup Lilith'i yenmeyi başardı. Cassandra Clare'i oradaki sahneler için tebrik ediyorum. Gerçekten bol maceralı ve akıcı sahnelerdi.
   Kitabın sonu ise benim için depresyon sebebiydi! O son nedir abi ya? Kitap öyle bitirilir mi Cassandra? Bu bitch'liği sen de yapıyorsan artık... Gerisini düşünemiyorum. Sen benim canım ciğerim favori karakterim Jace'imi gidip de nasıl ucube Sebastian'la birleştirirsin? Üstelik kitabın sonunda! Ben kitabın bittiğine inanmak istemedim! O derece yani :( 
   Okumamın üstünden uzun zaman geçtiği için çok fazla şey yazamıyorum. Ama şunu söylemeliyim ki serinin en güzel kitabıydı.

   Ayıla bayıla okuduğum bu kitaba puanım elbette ki :


                                                            ^ 5 ^