30 Haziran 2014 Pazartesi

Yorum: Demir Kral


                   YORUM: DEMİR KRAL
                               Julie Kagawa



                 

                         
       






Arka Kapak


  On altı yaş; kızların prensese dönüştüğü, gerçek aşkı bulduğu, yıldızların onun için parladığı ve yakışıklı prensin onu günbatımına taşıdığı o özel yaş...
   Benim için öyle olacağını hiç sanmıyorum.
   On altıncı yaş günümde kardeşim kaçırıldı.
   Periler tarafından.
   Onu geri alacağım!

MEGHAN CHASE'İN GİZLİ BİR KADERİ VAR. 
HAYALİNİ BİLE KURAMAYACAĞI, EFSANEVİ KARAKTERLER VE FANTASTİK MACERALARLA DOLU BİR KADER.

   Evde ve okulda çevresine uyum sağlayamayan Meghan on altıncı yaş gününde hayatında bir terslik olduğunu hisseder. Karanlık bir yabancı onu izlemeye ve muzip dostu aşırı korumacı davranmaya başlamıştır. Ancak gerçek, bütün tahminlerin ötesindedir; genç kız, efsanevi bir peri kralının kızı ve ölümcül bir savaşın en önemli piyonudur.
   Bu gerçekle yüzleşen Meghan, kardeşini perilerden kurtarmak, hiçbir perinin yüzleşemeyeceği gizemli bir canavarı durdurmak ve doğuştan hakkı olan güçleri yönetmek için ne kadar ileri gidebileceğine kendi bile şaşıracaktır. 
   Bu macerada ona tuhaf bir ekip eşlik edecektir: en yakın dostu, fazlasıyla ilgili ve şakacı Puck; sürekli ortadan kaybolan kedi Grimalkin ve yasak aşkın vücut bulmuş hali, soğuk kalpli Prens Ash. 




   Merhabalar! Günler sonra yeni bir kitap yorumu ile karşınızdayım. Blogumla ilgilenmeyi çok seviyorum aslında ama Ramazan ayında olduğumuzdan oruç tutuyorum ve gün içinde çok yorgun oluyorum. Sanırım kan şekerim biraz düşük çünkü arada tatlı şeyler yemem gerekiyor, yoksa biraz bitkin olabiliyorum. E oruçluyken de enerjisiz, negatif, somurtkan olduğumdan içimden evden çıkmak bile gelmiyor. Annemin zorlamasıyla çıkıyorum ama dolaşırken çok yoruluyorum. Velhasılıkelâm oruçluyken post yazamıyorum :) (Vay be, çok havalı kelime, cuk oturdu buraya :D )
   Lafı fazla uzatmıyorum, yoruma geçelim.


   YORUM


   Kitabın tanıtımını gördüğümde oldukça etkilenmiş ve kapağına bayılmıştım. Gerçekten çok iyi bir kapak. Ancak kitap hakkında aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.
  Başlar oldukça iyi gidiyordu, ana karakterimiz olan Meghan'ın günlük hayatı, okulda fakir olduğundan dolayı eziklenmesi vs. anlatılıyordu. İlk kısımlarda karakterin duyguları iyi yansıtılmıştı ve heyecanlıydı.
   Ancak zamanla kitap sürükleyiciliğini kaybetti. Kız Periler Diyarı'na girdiğinde karşılaştığı canlılar birçok mitolojiden alıntıydı. Yazar İrlanda, İskandinav, Yunan, Kelt mitolojisini birleştirip ortaya tuhaf bir çorba çıkartmış. Ve bahsi geçen yaratıklarımız benim en sevmediğim şekilde, yani sayfa altında küçük şekilde, yıldız konularak açıklanmış. Böyle olmasından nefret ediyorum. Bence baş karakterin bilmediği bir şey ortaya atıldığında bu şey karakterin yanında duran kişi tarafından açıklanmalı. Karakter bunu bizimle birlikte öğrenmeli. Ama bu kitapta bu yoktu ve bu yüzden Meghan'a bir türlü ısınamadım.
   Kızın yaptığı çoğu şey çok saçmaydı. Olurolmaz'a (Periler Diyarı) kardeşini aramak için gidiyor ama kardeşini ararken burnunu sokmadığı şey kalmıyor. 
  Kurgu da basitti. Kitabımız Demir Kral, Demir Periler serisinin ilk kitabı. Şimdi buradaki ironiye dikkat çekeceğim. Bildiğiniz üzere demir perileri yakar. Çoğu filme de konu olmuştur bu. Periler demire dokunursa ölürler, güçleri azalır. Ama buradaki çelişki had safhada. Serinin adının Demir Periler olmasını uzunca süre yadırgadım. 
   Ama Demir Periler meğerse asıl konuymuş. Kitabı okuyanlar bilirler, bunu kitabın bitmesine 100 küsür sayfa kala öğreniyoruz. Ve bu beni çileden çıkarttı. En sinir olduğum şeylerden birisi de kitabın asıl mevzusunun sonlara doğru öğrenilmesi. Kardeşim ben o kadar sayfayı boşuna mı okudum? Sen kitapta   
-spoiler- baş karakteri bir kediyle tanıştırıyorsun, onun asıl babasının Erlking olduğunu ortaya çıkarıyorsun, kızı prenses olmasına rağmen bir mutfakta hizmetçi yapıyorsun, sonra oradan kurtarıp gerçek dünyaya çıkartıyorsun, daha sonra bir bardaki devi kurtararak kızın Olurolmaz'a geri dönmesini sağlıyorsun, daha sonra kızı Romeo Juliet misali komşu krallığın prensiyle öpüştürüyorsun, ayrıca tüm bunlar olurken kızın başını sürekli derde sokuyorsun. Ama kızı isteyenlerin başkaları olduğunu, bunlara Demir Periler dendiğini ve bunların demire karşı bağışıklığı olduğunu kitabın sonuna doğru söylüyorsun! Yapma bunu işte! 
   Tamam, sakin.

   Spoiler bitti.


   Kısacası Demir Kral benim çok memnun kalmadığım ve hayal kırıklığına uğradığım bir kitap oldu. Kitabın arka kapağındaki "gözünü intikam bürümüş, hırslı ve ailesi uğruna her şeyi yapabilecek kız" tasvirine de inanmayın derim, abartmışlar. 
   Ben bu kitabı hiç beğenmedim ama beğenenler de olmuş, dolayısıyla isterseniz bir şans verebilirsiniz.

   Ancak yine de benim puanım:


                                                       ^ 2 ^
                     








25 Haziran 2014 Çarşamba

Yorum: Camlar Şehri

               

                                      Cassandra Clare   


                             
   



                  Arka Kapak

Vampirler, kurtadamlar, periler ve gerçek ask.

Solugunuzu kesecek bir gerilim ve heyecan.

“Ölümcül Oyuncaklar”da aksiyon tam gaz!

Clary, annesinin ölümüne sebep olan iksirin peşindeydi ve ona ulaşmak için de bir an önce Camlar Şehri’ne gitmesi gerekiyordu. Kendisini sağlam bir ölüm kalım savaşının içinde bulmasıysa an meselesiydi. Kurtadamlar, vampirler ve periler, ortalığı birbirine katmak için Camlar Şehri’nde biraraya gelmişti. Clary’nin tek bir kozu vardı. Sahip olduğu güçler! Fakat bu aynı zamanda büyük bir risk ve sorumluluk demekti. Çünkü ya herkesi kurtaracak ya da her şeyi yok edecekti.

Clary’nin yolculuğunda ona ihanet ve onur eşlik etti.

Kah kazandı, kah kaybetti.

Olsun!

Camlar Şehri için değerdi!



YORUM

    Evet, yeni bir kitap yorumunda daha birlikteyiz. Camlar Şehri!
    Cassandra Clare'in çok beğenilen kitabını okumaya başladığımda çok büyük umutlarla doluydum. Çünkü arkadaşlarım benden önce okudular ve çok beğendiler, serinin en güzel kitabı olduğunu söylediler. 
   Ama ben başlarını o kadar da beğenmedim. Çünkü ilk kısımlarında söylendiği kadar da heyecan yoktu bence. Kendimi kitaba kaptıramadım gitti. Ayrıca başlarda kitabın gidişatıyla ilgili çok kopya verildiğini düşünüyorum. Bakınız mesela -spoiler !-  ^ben Lyn Gölü'nün aslında ayna olduğunu ve Sebastian'ın Valentine'ın oğlu olduğunu tahmin ettim.^ (Tahmin ettiğime nefret ettim yani, o derece) Bence bir yazar okuru sık sık şoke edebilmeli. Şoke edemeyecekse de kitaptaki bilgileri okurun gözüne soka soka vermemeli. Hadi ille de vereceğim diyorsa, olay olduğunda okuyucuyu sarsmalı. Cassandra Clare'in bu kitabında maalesef okuyucuyu sarsma yetisi yoktu. Bu sebeple biraz hayal kırıklığına uğradım diyebilirim. 
   Onun dışında, kitabın ortalarında Jace'ten nefret edip Sebastian'a yandan yandan kaydım. Sonradan bu çocukta bir şey var deyip uzaklaştım tabii :)
  Ama ben Jace' nasıl kızabilirim? Allah aşkına çocukta müthiş bir çekim var ya. Ama bizim akıl küpü Clary'miz kitabın çoğunda hâlâ Simon'dan hoşlandığını falan düşünüyor, hâlâ kararsız. Ben Jace'ten nefret etmeden önce Clary'den nefret ediyordum zaten, ama sonra Golden Boy Jace (evet, Jace'e Altın Çocuk diyorum hihihihi ) Clary'nin kalbini çok kırdı. Kız zaten kararsız, onu iyice Simon salağına kaydırdı. (Bu arada Team Simonlar kusura bakmasın. Benim seriyi okuma sebebim Jace zaten, Simon'dan nefret etmeyeyim de kimden nefret edeyim? :) ) 
   Tabi daha sonra benim biricik Golden Boy'um Clary'nin gönlünü aldı. Ben zaten başından o sözleri isteyerek söylemediğini tahmin etmiştim, hıh. 
   Kitabın en sevmediğim kısmı Simon'ı kurtarmaya çalıştıkları kısımlardı. Gebersin pislik, niye kurtarıyorsunuz ki?
   Max'in ölümünde de o kadar da üzülmedim ben. Sadist miyim neyim? Ama Cassandra Clare'in yanında ben ançak hippi olurum, cidden. Kadın beni ilk kitabın sonunda öyle bir depresyona soktu ki, sormayın. Ama o depresyon stayladan çıkışım da kadının sayesinde oldu. 
   Daha sonra Jace ile Clary kardeş olmadıklarını öğrendiler. Ve sevgili oldular! Vuu-huu! Bunu öğrendiğim an Pharrel Williams'ın Happy şarkısını söyleyip dans ettim :) 

  Spoiler bitti.


   Biliyorum, yorumlarda çok spoiler veriyorum. Ama en azından uyarıyorum. Yeni açtığım blogumu okuyan varsa  benim yüzümden kitabın ekşını kaçmasın :)

   Özetle, Camlar Şehri serinin en sevdiğim kitabıydı. Ama serinin tamamını okumadım. Dolayısıyla Camlar Şehri'nin serinin zirve kitabı olamayacağını düşünüyorum. Cassandra isterse çok daha iyisini yazabilir bence. Dolayısıyla puanım:

                                                       ^ 4 ^




   


     
                      

18 Haziran 2014 Çarşamba

Yorum: Saraydan Hikayeler



                                                 Kiera Cass               





Arka Kapak:
   Seçimden önce Maxonın kalbinde biri var mıydı? Seçimin ilk günlerinde neler yaşadı?New York Times Çoksatanlar listesinde uzun süre 1 numarada

kalan Beni Seç ve Elit'in ardından, okurları için Kiera Cass'tan muhteşem bir hediye: America'nın aşkı için savaşan Prens Maxon ve Muhafız Aspenin bakış açılarından yazılmış,
kalplerinin sesini duyuran iki novella. 
   Bu iki novellanın dışında

kitabın küçük sürprizleri de var:
müzik listeleri, yazarla söyleşi, karakterlerin geçmişleri ve
dahası serinin hayranlarını bekliyor.
   Bir Altı olarak doğan Aspen saraya girince neler hissetti?
   Americanın Aspen hakkında bilmedikleri nelerdi?


YORUM
   Ladies and Gentlemans!
   İlk kitap yorumumuma hoşgeldiniz!
   Kitabımız çok ses getiren Seçim serisinin 2.5 numaralı novellası. Öncelikle seri hakkında genel bir yorum yaparsak Beni Seç'in başında Team Maxon olduğumu, Elit'ten sonra Maxon'a gıcık kaparak Team Nötr'e kaydığımı belirtmek isterim. Çünkü Elit'te Maxon tam bir pislikti, kimse kusura bakmasın. 
   Saraydan Hikayeler'e gelirsek, kitabın çok gereksiz olduğunu düşünüyorum. Normalde aynı olayları başkalarının gözünden okumak beni sıkmaz ama gerçekten bu kitapta çok sıkıldım.
   Bir kere Elit'ten sonra Aspen'e olan nefretimde azalma olduysa da en sıkıcı kısım Aspen'li yerlerdi. Bana "Muhafız" bölümü çok sıkıcı geldi.
   Maxon hakkında söylenenlere gelirsek, arka kapakta çok göz boyandığını düşünüyorum. Çünkü Maxon'ın eski sevgilisi denilen kızdan iki üç bölüm bahsediliyor ve çok kısa tutulmuş.
   Bonus bölümlerde ise America, Aspen ve Maxon'ın soy ağacını görüyoruz. Oralardan hiçbir şey anlamadım, açıklama kısmı olmasaydı çuvallamıştım.
   En sevdiğim kısım sadist yazarımız Kiera ile röportaj kısmıydı. Yazarın düşüncelerini öğrenmeyi gerçekten sevdim.
   Sondaki şarkı listesi ise beni çok baydı. Kiera'nın dinlediği şarkıları duymak isterdim ama her şarkının altına bir alıntı koymuşlar, çok uzun olmuş. Bu yüzden bu isteğim de başarısızlıkla sonuçlandı.

   Serinin beni hayal kırıklığına uğratan novellasına puanım: 

                           ^  2  ^ 




  
                



10 Haziran 2014 Salı

Tanışalım mı?

 Merhaba çok sevgili okurlar!

 Henüz bugün açtığım blogumda sizlerle okuduğum kitapları, kitaplarla geçen yaşamımı anlatacağım.
 Şu an yazdığım ilk post, benim için çok değerli.
 Neyse, yakında yorumlar, kitap alışverişleri ve daha birçok şey ile sizlerle buluşacağım.
 Kitaplarla buluşmak üzere hoşçakalın...